1 Mart 2003 tarihli Irak tezkeresine hayır diyerek 1 milyon masum sivilin katline Türkiye’yi ortak etmek isteyenlere karşı şanlı direniş gösteren CHP’yi ve onurlu milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın 1 Mart 2024 – TBMM Genel Kurulu‘ndaki değerlendirmeleri:
Bugün 1 Mart 2003 tarihinde bu Meclisin emperyalizm karşısındaki en şanlı direnişlerinden bir tanesini yaşadık. Bunun 21’inci yılını kutluyoruz. 28 Şubat için konuşma yapanlardan önemli bir bölümünün 1 Mart için ağızlarını dahi açmadıklarını gördük. Oysa şunu ima ediyorsunuz: 28 Şubat bu memlekette millî ve yerli olanların önünü kesmek için yapıldı. Eğer mesele buysa arkasından gelenin nasıl geliştiğini görelim. 2002 seçimleri gerçekleşti ve 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşundan on bir ay sonra iktidar oldu. Diyorsunuz ya “28 Şubat süreci o haksızlıklar bizi iktidar etti.” O hâlde sizin de bu sürecin devamını izleyen bir siyasal parti olarak antiemperyalist, ulusalcı, halktan yana bir çizgi izlemeniz lazım.
Ne yaptığınızı söyleyeyim: Seçim bitti, üzerinden dört ay geçti, 363 milletvekiliyle Meclistesiniz ve siz buraya bir tezkere getirdiniz. Bu tezkerenin sahibi -aslında hepimiz biliyoruz ki- George Bush’tu. Tezkerede sizlerin imzası vardı ama tezkerenin sahibi George Bush’tu. George Bush aradı, aradı, aradı Amerika’dan kendisine Avrupa‘da iş birliği yapacak bir tane lider aradı. Avrupa’nın, merkezi Avrupa’nın bütün liderleri “hayır” dediler, ona işbirlikçiliği yapabilecek İngiltere Başbakanı çıktı: Tony Blair. Demek ki tezkerenin altındaki ikinci imza Tony Blair.
Peki, ne yapmaya çalışıyorlardı bunlar? Amerikan askerlerini Irak’a sokacaklardı ve Irak’ın bütün kaynaklarını Irak’ı destabilize etmek suretiyle Batının, emperyalizmin çıkarlarına alet edeceklerdi. Buradan, hani “millî ve yerli” olan AKP‘nin buna karşı çıkması beklenir değil mi? Ne yaptığınızı söyleyeyim: George Bush ve Tony Blair’in yanına dönemin Başbakanı Abdullah Gül‘ün imzasını eklediniz. Peki, Abdullah Gül’ü sayalım da hani bugün diyor ya “Batıcı olan birçok arkadaş tezkereye karşı çıktı ama millî, yerli ve gelenekçi olan birçok arkadaş tezkereyi acayip şekilde destekledi.” Yirmi bir yıl sonra bunu söylüyor.
Peki, bugün “reis” diye andığınız Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyordu?
Henüz milletvekili olamamıştı ve Meclise girememişti ama Genel Başkanınız olarak bu tezkerenin geçmesi için hepinize ayrı ayrı baskı yapıyordu.
Peki, bizi neyle suçluyorsunuz siz? Öteden beri -haddiniz olmayarak- Cumhuriyet Halk Partisini Amerikancı olmakla, terörle birlikte davranmakla suçluyorsunuz. Tarihin tanıklığı içerisinde söyleyelim, bütün AKP milletvekillerine karşı burada yine onurlu, direnç gösteren bir CHP Grubu vardı; dün olduğu gibi bugün ve yarın da olacağı gibi.
Burada, bu kürsüde konuşan CHP temsilcisi size ne dedi biliyor musunuz? “Amerika’dan korktuğunuz kadar Allah’tan korkun.” dedi.
Ama aldırmadınız, Allah’tan korkmuyordunuz Amerika’dan korkuyordunuz ve siz bu çerçevede gittiniz o tezkerenin altına imza attınız.
Yapılan ne oldu? Siz bu tezkerenin imzasına öyle bir teşneydiniz ki bu memlekette tezkere daha geçmeden Amerikan askerleri İskenderun Limanı’na yerleşmeye başlamıştı. 80 bin Amerikan askeri buraya indi, 522 tane zırhlısı buraya indi. Türkiye’nin limanlarını, havaalanlarını, bölgesini Amerikan emperyalizmine daha tezkereyi çıkartmadan kullandırtmaya başladınız. Ben kendi zavallı kişisel kariyerimden bir şey söyleyeyim: Gencecik bir meslek odası başkanıydım ve şurada, Sıhhiye’de düzenlenen mitingde Meclise dönüp bağırıyorduk “O kalın duvarlardan sesimizi duyun, emperyalizme geçit vermeyin.” diyorduk size.
Peki, ne yaptınız? Evet, CHP burada gerçekten şanlı bir direniş gösterdi ama CHP’nin oyları yetmiyordu. O zaman var ya, bu sıralarda oturmasına rağmen gelen talimatlara karşı çıkıp vicdanını dinleyen AKP’li vekiller vardı. Adlarını sayayım mı?
Adlarını sayıyorum: Mehmet Aydın vardı, hatırlar mısınız; hatırlamazsınız çünkü siyaset yapma hakkını elinden aldınız. Ertuğrul Yalçınbayır vardı, hatırlar mısınız; Bakanınızdı, bir daha siyaset yapamadı. Zeki Ergezen vardı, hatırlar mısınız; önemli bir Bayındırlık Bakanıydı, bir daha siyaset yaptırmadınız.
Sebebi ne? Sebebi, sizin gibi otomatik el kaldırmadı, “Ben elimi 1 milyon Amerikalı askerin, 1 milyon Amerikalı Müslüman’ın katline, o kana bulaştırmam.” diyerek, “Hayır.” diyerek oy kullandı.
Oğlu buradaysa oğlu da babasının mirasını sürsün, talimat almadan onurlu bir milletvekili gibi davransın, Zeki Ergezen’e teşekkür ettiğimiz gibi kendisine de teşekkür ederiz.
Arkadaşlar, burada görülüyor ki hamasetle dünya dönmüyor. Ne zaman bayrağın arkasına saklandıysanız, ne zaman ezanın arkasına saklandıysanız aslında siz emperyalizmin çıkarlarına uygun hareket ettiniz.
Ah, o, bağırmakla olsa güzel kardeşim! Ah, o, bağırmakla olsa! Tarih ortada!
Şimdi, bu İç Tüzük’ün 71’inci maddesi diyor ki: “Kapalı oturumların tutanakları on yıl geçtikten sonra açıklanır.” Maalesef, sizin işaret oyunuza ihtiyacımız var. Böyle bağıran var ya “Kahrolsun emperyalizm!” falan diye, ağababalarınız yirmi bir yıl evvel buralarda ne konuşmuşlar, Amerika’nın çıkarlarını nasıl savunmuşlar? Yüreğiniz varsa elinizi kaldırın, bu kapalı oturum tutanaklarını yayımlayalım ne kadar Amerikancı olduğunuzu da hepiniz görün.
O kadar zavallısınız ki tarihinizi bile bilmiyorsunuz, bunu çok açıkça söyleyeyim.
Genel Kurulun onurlu tüm milletvekillerini, talimatla el kaldırmayan, “Emperyalizme hayır!” diyen onurlu tüm milletvekillerini parti ayrımı yapmadan saygıyla selamlıyorum.
Sosyal Medya Hesaplarımız