Hasan Bitmez’in konuşmasında altını çizdiği konuları tekrar ederek ve Hasan Bitmez’in vefatı ve çerçevesinde ortaya çıkan olaylara kamuoyunun dikkatini çekerek götürmek ve tamamlamak istiyorum.
Sevgili arkadaşlar; Sayın Hasan Bitmez, 12 Aralık 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Genel Kurul’da yaptığı konuşmada Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin zikzaklı dış politikasını, ikiyüzlü dış politikasını deşifre etmek üzere bir konuşma biçimlenmiştir. Orada şunu söylüyor, “Akif’in dizeleriyle sizi tanımlayabilirim” diyor.
“Enseden aslan kesilmek, cepheden yaltak kedi.
Müslüman bizden evvel böyle zillet görmedi.”
Yoğun protestolarla devam etti Hasan Beyin konuşması. Çünkü Hasan Bey şunu söyledi: “Amerika’da İsrail devletinin yaşama hakkı kimsenin tehdit edilmesine Türkiye razı olmayacaktır. Türkiye, Amerika’nın Irak’ta başarılı olmasını samimiyetle arzu etmektedir” şeklinde Erdoğan’ın cümlelerini kullandı. Yine “Büyük Ortadoğu Projesi’nin, yani Büyük İsrail projesinin eş başkanlığını Yemen ve İtalya başkanlarıyla beraber kabul etti. Yetmedi, İspanya Başbakanı ile birlikte Medeniyetler İttifakı’nın eş başkanlığını yürüttü” dedi. Yani “BOP Eş başkanı olarak Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesinde bizim bir görevimiz var” diyen Erdoğan’ın 16 Şubat 2004 tarihinde yaptığı konuşmayı herkese hatırlattı. 1 Mart 2003 tarihinde, 1 milyon Amerikan askerinin bizim sınırlarımızdan Irak’a girmesine yönelik tezkereyi Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının nasıl cansiperane desteklediğini ifade etti. Libya’da AKP’nin desteğiyle NATO müdahalesiyle bir istikrarsızlaştırma yaşandığını belirttikten sonra, Kaddafi’nin öldürülmesine ve Libya petrollerinin nasıl kapışılmasına yönelik kamuoyuna gerekli bilgileri sundu.
Ve nihayet “Mavi Marmara meselesinde İsrail’le anlaşma yaparak Filistin davasına ihanet ettiniz” dedi. Bu anlaşmadan önce diyordunuz ki, “özür dilenmesi lazım, tazminat ödenmesi lazım, Gazze’den ambargonun kalkması lazım.” Peki ne yaptınız? Hiçbiri olmadı, 20 milyon -yani o da bir tazminat değil, ex graita yani bir lütuftur- karşılığında tüm haklardan vazgeçtiniz ve üstelik de İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan İsrail Genelkurmay Başkanı ve 4 sanık bu anlaşma çerçevesinde takipsizlik kararıyla yargılanmadan kurtuldu diyor. Yani bu konuşmaları bitirdikten sonra diyor ki: “İsrail sizin eylemsizliğinizden ve tavırsızlığınızdan cesaret alıyor. Evet, miting yaptınız ama bu sizin mitinginizden daha iyisini Avrupa’da, Amerika’da, Londra’da, Tokyo’da, oradaki Hristiyanlar, Yahudiler yapıyorlar” diyor. Yani “iktidarın miting yapmaktan başka bir şeyi yok mu diyor” ve konuşmasını şöyle tamamlıyor: “Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsak mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulmayacaksınız.”
Sevgili arkadaşlar, bir milletvekili açısından kürsü dokunulmazlığı son derece önemlidir; bu bir milletvekilinin kişisel hakkı değil, Türkiye’de demokrasinin ve ifade özgürlüğünün de en temel gerekçesidir. Diğer taraftan dünyada tüm parlamentolarda olduğu gibi Türkiye’de de bir milletvekili konuşurken aynı fikirde olmayanların söz atmaları, protesto etmeleri de son derece olağandır. Bunu biz de yapıyoruz, burada olağandışı bir şey de görmüyorum. Ancak olağandışı olan bir şey var. Sayın milletvekili sözlerini tamamladıktan sonra kürsüde kalp krizi geçiriyor ve düşüyor. Bunun üzerine “Allah’ın gazabı böyle olur işte, Allah’ın gazabı böyle olur” diye AKP sıralarından sesler geliyor.
Şimdi ben soruyorum: Bu tutanakta kimin ne söylediği bire bir belliyken, -isimlerini saymak istemiyorum, amacım kamuoyunda kimseyi deşifre etmek değil- her sözün kimin tarafından söylendiği belliyken, en sonunda Sayın Milletvekili düştükten sonra akıl ve vicdan yoksunu bir kişinin “Allah’ın gazabı böyle olur” diye bağırmasını Meclis’in her tarafı kamera doluyken, her tarafı mikrofon doluyken nasıl saptayamıyoruz? Bu saptanmalıdır ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bütün milletvekillerinin bu vicdansızlığı ortak olduklarına dair bir kanaat kamuoyunda oluşmasın. Bu kişisel bir sorumluluktur, bunu yapan kimse saptanmalıdır; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının ödevidir. Dolayısıyla AKP Grubunun tamamının da bu töhmetten kurtulması gerekmektedir.
Diğer taraftan sevgili arkadaşlar; biz Anadolu insanıyız ve bizim Anadolu’muzda güzel adetlerimiz var, geleneklerimiz var. Bir evde bir ölü varsa ona komşular saygı duyar. Daha dün bir milletvekili arkadaşımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kalp masajı yapılarak çıkartılmış. Yine ifade edelim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sağlık hizmetlerinin ne kadar yetersiz olduğu da görüldü orada. Yani doktor milletvekilleri arkadaşımıza müdahale etmeye çalışırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi sağlık personelinin oraya ulaşmakta güçlük çektiği, geciktiği, gelenlerin de gerekli donanıma sahip olmadığı görülüyor. Bu eleştiri yalnızca rahmetli Hasan Bitmez’in ardından yapılan bir eleştiri değildir, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde böylesine stresli bir ortamda çalışan tüm arkadaşlarımızı çalışanlar dahil koruyabilmek için etkili bir sağlık hizmetinin verilmesine duyulan gereği ifade etmektedir. Kürsünün hemen arkasında üç basamak var; evet, bir yükselti var, o yükseltiden aşağıya doğru basamakla iniyorsunuz. Bembeyaz bir mermer, beyaz renk tasarımcıları bilir ki görülmesi en zor olan renktir. Bir kere oranın kaymaz bantlarla geçilmesi lazım ve elbette oranın herhangi bir düşme ve kafa çarpması sonrasında ölüme, yaralanmaya sebep olmayacak şekilde, soft malzemelerle, yumuşak malzemelerle donatılması gerekir. Demek ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tasarımında da ciddi sorunlar var, bu görülüyor.
Şimdi gelelim sözlerimize; bir arkadaşımız gözümüzün önünde kürsü de düşmüş, hayati fonksiyonları ortadan kalkmış, milletvekili arkadaşlarımız kalp masajı yaparak onu hayata döndürmeye çalışıyorlar, çok ağır bir şekilde hastaneye sevk edilmiş, hastanede çeşitli ünitelere bağlanarak yaşama tutunması sağlanmış; oysa Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerine devam ediyor. Bu bizim vicdanımızın kabul edebileceği bir şey değildir. Hangi milletvekili arkadaşımız böylesine bir ağır travma ile karşılaşırsa, ölüm tehlikesiyle karşılaşırsa, Meclis’in buna yönelik bir program kaydına, program değişikliğine ihtiyacı vardır.
Peki, arkadaşlar, eş zamanlı olarak arkadaşımız can çekişirken Meclis’in bahçesinde kebap yapmak ne demektir? Bunun Anadolu kültürüyle, Türk insanının kültürüyle açıklanabilecek herhangi bir tarafı var mıdır? Önce hastalanan ve hayatını kaybeden arkadaşımızın anısına herkesin saygı duyması gerekiyor ama ondan da öte diyelim ki böyle bir olay yok; Türkiye Büyük Millet Meclisi ciğer yapma, kebap yapma, onun da dumanlarını, kokularını Meclis’in odalarına sevk etme yeri herhalde değildir.
Türkiye’nin ortalama kırmızı et tüketiminin 7 kilogramın altına düşmüşken, milyonlarca insanımız yılda yalnızca Kurban Bayramı’nda kırmızı et tüketebilirken, Meclis’in bahçesinde büyük bir görgüsüzlükle kebap partileri düzenlenmesinin kamuoyu vicdanını kanattığını düşünüyorum ve bir milletvekili olarak da bundan utanç duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Bugün sevgili Hasan Bitmez kardeşimizin, arkadaşımızın, meslektaşımızın arkasından yas tutuyoruz, söyledikleri sözler bizim sözlerimizdir. AKP’nin dış politikadaki ikiyüzlülüğünü deşifre etmeye, inançla ve kararlılıkla ve elbette ahlakla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde muhalefet görevimizi en etkin bir şekilde yapmaya devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız. Çok teşekkür ediyorum. Buyurunuz.
Soru- Biliyorsunuz aynı zamanda da farklı gündem maddeleri de devam ediyor. Bunlardan biri de Somalili biliyorsunuz cumhurbaşkanının oğlu. Şimdi burada aslında iki rapor arasında bir çelişki ortaya çıktı; ikinci raporda sürücü kusurlu çıktı, Adli Tıp’a gönderildi. Şimdi bir taraftan böyle raporlarda farklılık yaşanırken, bir taraftan da tartışılan konu aslında iki ülke arasındaki imzalanmış bir suç iadesi antlaşmasının olup olmadığı. Bununla ilgili genel olarak ne düşünüyorsunuz şu geldiğimiz aşamaya kadar?
İkinci sorum da müsaadenizle şu olacak: Şimdi biliyorsunuz ki CHP’de adaylar aslında açıklanmaya başladı ama İzmir‘de gözler. İzmir adayı neden açıklanmadı, bununla ilgili süreç nasıl işliyor? Özlem Çerçioğlu’nun adı geçiyor, bu kulis bilgisi doğru mudur?
Gökhan GÜNAYDIN (CHP Grup Başkanvekili)- Teşekkür ederim. Öncelikle yaşamını kaybeden moto kurye Yunus arkadaşımıza bir kere daha Allah’tan rahmet, acılı ailesine başsağlığı dilerim. Yunus arkadaşımızın ölümünün arkasından ortaya çıkan olaylar zinciri, Türkiye’de hem iç işlerinde hem de adalet alanında bir skandallar dizgesini ortaya çıkartmıştır. Çünkü önce moto kuryenin intihar ettiği ailesine söylenmiş, avukatlarına söylenmiş, arkasından moto kuryenin kaldırıma çarpmak suretiyle dengesini kaybettiği ve diğer aracın önüne düştüğü söylenilmiş ve arkasından da kendisine karakolda uzunca bir süre rapor sunulmamış ve video kaydı verilmemiş. Verilen video kaydı kaseti de boş çıkmış. Oysa anlaşıldı ki, görülüyor ki çok açıkça tünelin çıkışında hızla gelen bir kordiplomatik araç moto kuryeyi alıyor altına ve eziyor. Arkadaşlar ölümlü bir kaza var, moto kurye yoğun bakıma derhal kaldırılıyor, yoğun bakıma girebilmesi için de bir süre maalesef beklemek zorunda kalınıyor. Anında entübe ediliyor, yaşama faaliyetlerinde önemli ölçüde sorunlar saptanıyor. Bu ne demektir? Bu sorun ölümlü bir kazaya doğru gitmektedir.
Peki, ne yapılıyor Somali Cumhurbaşkanının oğluna yönelik? Önce orta yerde kolluk kuvvetinin eksikliği ve eksiklikten öte bence yanlışlığı ve kastını öngörmek lazım. Orada bazı gizli ellerin olaya müdahale ettiğini bilmek, öngörmek de bu memlekette zor değil. Bir diplomatik araç var, Somali Cumhurbaşkanının oğlu var; kolluk kuvveti neden herhangi bir olayda davrandığı gibi davranmıyor da sanığı korumaya yönelik işlemler yapıyor.
Peki, arkasından bu mesele sadece kolluk kuvvetinin faaliyetleriyle açıklanabilecek bir şey midir? İlgili savcı soruşturmayı derhal başlatır, savcı daha adli kontrol tedbirini verir. Burada yapılması gereken elbette önce bir gözaltı tedbiridir, arkasından da mutlaka yurt dışına çıkış yasağının konulmasıdır. Oysa bu konulmuyor ve 2 Aralık’a kadar Somali Cumhurbaşkanının oğlu Türkiye’de kalıyor, sonra tarifeli uçakla Türkiye’yi terk ediyor. Bu saatten sonra Adalet Bakanı’nın ya da diğer çevrelerin “getirteceğiz, şöyle yapacağız” falan söylemleri kamuoyunu tatmin etmemektedir. İkili anlaşma vardır-yoktur meselesi ayrı bir çerçevede değerlendirilmelidir, bu Türkiye’nin bir egemenlik sorunudur. Türkiye’nin kara sınırları içerisinde, egemenlik alanı içerisinde Türk Ceza Kanunu’nun konusuna giren bir suç işlenmişse yabancılar hukuku devreden çıkar ve Türk Ceza Kanunu uygulanır. Somali Cumhurbaşkanının oğlu korunmuş, kollanmış ve kaçırılmıştır. Dolayısıyla bunun affedilecek bir tarafı yoktur. Üzülerek söylüyorum ki Türkiye’de yoksul olduğu, sahipsiz olduğu sanılan insanlara bu tip muameleler geçmişten bu yana yapılmaya devam edilmektedir. Ancak kamuoyu baskısı var, elbette başta Cumhuriyet Halk Partisi olarak muhalefet partileri bu konuyu sonuna kadar takip etmeye devam edecek.
Gelelim ikinci konuya; arkadaşlar bizim 230 civarında seçim çevresinde belediye başkan adaylarımız belirlendi. Daha evvel bir genelge yollamıştık, bu genelge ile 600 civarındaki yer için örgüte yetki vermiştik. Örgüt burada neler yapacağını söyleyip bunlara ilişkin taleplerini ya da öngörülerini Genel Merkeze ilettikçe, Genel Merkez bu aday belirlemelerini örgütü ile beraber çalışarak bildiriyor; temayül yoklamaları nerede yapılacak, merkez yoklaması ile nereler atanacak buna karar veriliyor.
Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza gelince; biliyorsunuz İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarımız, 7’nci Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu zamanında zaten ilan edilmişlerdi, Genel Başkanımız Özgür Özel’de buna uyacağını ifade etmişti. Ancak ifade edeyim ki genel başkanların söylemlerinden öte burada da yetki Parti Meclisindedir. Parti Meclisi, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarımızın, yani mevcut belediye başkanlarımızın kamuoyunda tanınırlığı ve memnuniyetleri çok yüksek iki belediye başkanımızın önceden açıklanmasına karar vermiştir. Diğer taraftan geçtiğimiz dönemde Bursa’yı az bir farkla kaybeden ve kamuoyu yoklamalarında bu kez rahatlıkla alacağı görülen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımız; yine geçen dönemde partimiz tarafından ilan edildikten sonra ittifak görüşmeleri çerçevesinde geri çekilen Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanımızı da ilan ettik. Ben böylece Bursa ve Balıkesir’in de Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarıyla yönetilmesi yolunda önemli bir adım atıldığını düşünüyorum.
Onun dışında 11 Büyükşehir Belediye Başkanımızdan 9’unun ilanı geride kalmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi her hafta basın toplantıları ve Parti Meclisi toplantıları yapmaktadır; hem yapacağı yöntemi kamuoyuyla paylaşmakta hem de PM’de kararları çıkartmaktadır. Önümüzdeki haftada da hem geriye kalan 9 büyükşehir belediyemizi hem de Bursa ve Balıkesir gibi bizde olmamakla beraber adaylaştırma sürecini tamamladığımız belediye başkanlarımızı açıklayacağız.
Efendim gazetecilik adı altında dedikodu haberciliği yapmayı marifet sayan bir grubun epeydir faaliyette olduğunu görüyoruz. Öyle inandırıcı ve öyle detaylı açıklamalar yapıyorlar ki, bazen benim de inanasım geliyor açıkçası. İzmir’e yapılan çok sayıda yakıştırmalar var; onu oradan öbür tarafa, bunu buradan öbür tarafa alıyorlar. Bir kere daha söyleyeyim ki bu bilgilerin hiçbirisi bende yok. Çünkü bunlar hem MYK’da hem Parti Meclisinde tartışılarak ve ortak akılla alınan kararlardır. Belediye başkanlarımızın bir yerden bir yere tayin edilme durumu da söz konusu değildir.
Başka bir soru olmadığını görüyorum. Teşekkür ederim arkadaşlar.
Sosyal Medya Hesaplarımız