Edit Content

"Acemi Kalma Ustası"

Doç. Dr. Gökhan Günaydın

İstanbul Milletvekili
CHP Grup Başkanvekili

Kamu görevlisi bir babanın sık çıkan tayinleri nedeniyle Anadolu’yu adeta karış karış dolaşan bir ailenin içinde büyüdüm. Bu bağlamda ilk, orta ve lise öğrenimimi Zile/Tokat, Sarıkamış/Kars, Tosya/Kastamonu, Aksaray/Niğde, Ereğli/Zonguldak ve Geyve/Sakarya ilçelerinde tamamladım.

İletişim

Sosyal Medya

  1. Home
  2. »
  3. TBMM
  4. »
  5. Meclis Gündemi
  6. »
  7. Gökhan Günaydın: Katibin Konuşması Duyulmadı, Kararın Bağlayıcılığı Yok
bu içeriği paylaşın;

Gökhan Günaydın: Katibin Konuşması Duyulmadı, Kararın Bağlayıcılığı Yok

31 Ocak 2024 tarihli TBMM Basın Toplantısı
Yazı Boyutu:
14px
24px

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın 31 Ocak 2024 – TBMM’de düzenlediği sırasındaki değerlendirmeleri:

Değerli mensupları; dün 30 Ocak 2024 tarihi itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kara gün yaşadı. Aslında hem Meclis’in kendi faaliyetleri açısından hem de Türkiye’nin kalan anayasal düzeni açısından asla onaylanmayacak, kabul edilemeyecek gelişmeleri Meclis’te biz bizzat yaşadık, canlı yayınlarla da halkımız, milletimiz bunu çok açık izledi.

14 Mayıs 2023 günü milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay, sürmekte olan Gezi davası çerçevesinde ortaya çıkan Yargıtay-Anayasa Mahkemesi yetişmesi kapsamında dün Millet Meclisi’ne gelemeden milletvekilliği düşürülen bir milletvekili olarak tarihe geçti, aslında kendi hukukunu koruyamayan Meclis de bir anlamda tarihe geçti.

Hep bugünü konuşuyoruz, bu Gezi davasının bir miktar geçmişine bakmak gerekmez mi? Arkadaşlar, Gezi’yle ilgili olarak başlatılan soruşturmada 30 Ocak 2014 tarihinde kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi. Sonra 27 Şubat 2014 tarihinde bir kez daha soruşturmaya yer yoktur kararı verildi. Buna rağmen kovuşturma başlatıldı, İstanbul 30.  Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020 tarihinde Gezi davası sanıklarının tamamı için beraat kararı verdi. Şimdi biz eğer 18 yılların, müebbetlerin havada uçuştuğu bir davadan söz ediyorsak, neden 9 yıl evvel iki kez üst üste kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi ve neden yalnızca bundan 4 yıl evvel bu sanıklar beraat ettiler?

Hepimiz biliyoruz ki bu dava hukuki bir dava değildir, bu dava siyasi bir davadır. Gezi bir direniştir, bir halk protestosudur. Ortaya çıkan kamu zararı ve benzer görüntülerin yargılanan arkadaşlarımızla ilişkisine dair ne bir kanıt ne de bir tanık beyanı söz konusu değildir. Adeta sanıktan delile gitme yöntemiyle siyasi bir öç alma işi gerçekleştirilmektedir.

Gelelim bugüne… Hepimiz biliyoruz geçmişini; Yargıtay 3. Ceza Dairesi ve Anayasa Mahkemesi arasında kabul edilemez diyaloglar… Yargıtay’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına “sen nasıl olur da benim kararımı okunmazsın” ile başlayan ve asla birbirini denetleyen ve birbirinden bağımsız erklerin yatay hiyerarşisine uymayan söylemini hatırlatalım.

Peki, bu sözlere muhatap olan ve bugüne kadar bu kararı okumayan Numan Kurtulmuş’un tavrı neydi? Numan Kurtulmuş, geçmişte Mustafa Şentop’un düştüğü duruma düşmemek, Meclis’i de o duruma düşürmemek için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru sonrasında hak ihlali kararı verip vermeyeceğini bekledi. Çünkü daha evvel biliyorsunuz, Mustafa Şentop Yargıtay kararı sonrasında bunu mahkemede okumuştu, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı geldikten sonra dosya ilk derece Mahkemesi ne dönmüştü ve ilk derece mahkemesi de yargılamayı durdurup da yazıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderince bunu bir kez daha okutmak zorunda kalmıştı. Meclis, mahkeme kararlarının okuma mercii midir? Meclis, mahkeme kararları arasında pinpon topu gibi gidip gelecek bir organ mıdır? Bu duruma düşmemek için okutmadı ve bu okumama kararı Yargıtay’dan bir ayar olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi duvarlarına çarptı. Sadece Meclis değil, bütün milletvekillerinin buna karşı çıkması gerekiyordu. AKP-MHP grubunun herhangi bir şekilde bir kaygısı, bir tereddüttü, bir üzüntüsü olmadı.

Peki, Meclis Başkanı ne yaptı? İkinci kez Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı vermesine rağmen Yargıtay kararında direnince, yani Anayasa’nın 153’üncü maddesi açıkça ihlal edilince bu memlekette Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanı ne yaptı? Döndü dedi ki: Öyle bir zamana denk getirelim ki Bekir Bozdağ burada başkanvekili olsun, ben de aynı zamanda yurtdışında olayım. Evet, bu mükemmel zamanlamayı yaptınız. Bekir Bozdağ Meclis başkanlık kürsüsünde başkan vekili olarak oturuyor, siz de Birleşik Arap Emirlikleri’ndesiniz.

Peki soruyorum ben; Bekir Bozdağ’a bir şey sorma gereği hissetmiyorum, Bekir Bozdağ’ın müktesebatı belli, yaptıkları belli, bugün de yapmak zorunda kaldıkları da belli. Peki Numan Kurtulmuş, siz bu kararı okuturken Birleşik Arap Emirlikleri’nde saklanınca sorumluluktan kaçmış mı oluyorsunuz? Numan Kurtulmuş bu işin bir parçası değil diye mi memleket bakıyor? Yalnızca sorumluluktan kaçan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde saklanan bir Meclis başkanı olarak maalesef tarihe geçtiniz.

Gelelim dünkü oturuma. Arkadaşlar dün saat 14:45’te Başkanlık Divanı arkasında toplantı yaptık. Bekir Bozdağ çağırdı grup başkanvekillerini ve 14:55’te bize dedi ki: “Ben bu kararı okutacağım.” Başladı bu kararın neden hukuki olduğunu anlatmaya. Dedik ki: Ne anlatıyorsunuz bize? Anlattıklarınızın hukukta da yeri yok, yıllar süren bir tartışmayı burada bitirecek haliniz de yok. Siz bunu Meclis açılmadan beş dakika evvel bize söyleyerek bir oldu bittiye mi getirmeye çalışıyorsunuz?

Peki AKP’nin Grup Başkanvekili saat 11:30’da televizyon kanallarında “bu karar bugün okutulacak, bunu planlıyoruz” deme hakkını ve yetkisini nasıl alıyor? Sen AKP Grup Başkanvekilinin emir eri misin yoksa Meclis Başkanvekili misin? Bu sorular ağır sorulardır arkadaşlar ve bu sorulara yanıt verilmesi lazım, bu soruların altında kalınmaması lazım. Bütün bunlara rağmen kararı okuyacağını ifade etti. “Hiç olmazsa çarşambaya, perşembeye bırakın, gruplar bunun için hazırlık yapsın” dedik ama bunu derken de biliyorduk, muhalefet ortak bir strateji geliştiremesin derdindeler.

Bakın bu İç Tüzük der ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi Salı günleri saat 15:00’te toplanır. Peki tutanak burada gösteriyor, kaçta toplandı? 15:12’de toplandı. Çünkü biz Danışma Kurulunu terk ettikten sonra AKP Grup Başkanvekili ile yeniden istişare etme gereği duyuyor. Yani muhalefet partilerinin talebine göre ben bunu çarşambaya, perşembeye bırakayım mı yoksa bugün okutayım mı? Bu, Meclis adına gerçekten utanılacak bir durumdur, bunu ifade edeyim.

Devamında tartışmaları yapıldı, biz 5 dakikada oldu bittiye getirilebilecek bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 2,5 saat tartışmada ve Türkiye’nin siyasi gündeminde tutmaya çalıştık. Kapalı oturum açık oturuma döndükten sonra usul tartışmaları yapıldı ve usul için açtığımız sözde ben konuştuktan sonra Sayın ‘ın söz almasını sağladık ve kendi milletvekilinin düşürülmesi adına TİP bir konuşma yapabildi. Halk Partisi’nin ve diğer muhalefet partilerinin burada bir çabası olmasa, TİP’e bir söz dahi vermeyecek siyasi nezaketsizliği burada görüyoruz.

Daha ilginci şudur: Bütün bunlardan sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararını okutmaya çalışıyor. Arkadaşlar, Yargıtay’ın Meclise yazı yazma hakkı ve yetkisi var mı? Eskiden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı durdurduğuna yönelik yazı yazıyordu, bu Meclis’i bir bilgilendirmeydi. Bu sefer Yargıtay ne yapıyor? “Ben bu kararı verdim, bu kararı okuyacaksınız” diyor, tıpkı daha evvelki kararında belirttiği gibi Meclis’e talimat veriyor. Yargıtay’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne böyle bir yazı gönderme hakkı ve yetkisi yoktur, bunu da ifade edelim.

Peki hepinizin gözleri önünde oldu, yazılı ve görsel basını takip etti; katibe Yargıtay’ın kararını verdi ve okunmasını istedi. Arkadaşlar kayıtlarınız da varsa çıkartın, bu sözleri duyan oldu mu? Bu sözler yazılı ve görsel basının kameralarına, ses kayıt cihazlarına, stenograflara ulaştı mı? Çünkü o anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan milletvekilleri haklı itirazlarını öne sürüyorlardı, sıra kapaklarına vuruyorlardı ve Meclis Başkanlık Divanı’na doğru yürüyorlardı. O gürültü arasında katip üyenin okuduğu Yargıtay kararı duyulmadı. Dolayısıyla hukuken okunmuş bir karar yoktur. Biz bugün açılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumunda bu okumanın gerçekleşmediği ve dolayısıyla okumanın hukuken yok sayılması, okumadan önce Meclis’in kapandığını kabul edilmesine yönelik bir usuli itirazımızı dilekçeyle Meclis Başkanlık Divanı’na sunacağız ve bu çerçevede bunun bir usul tartışmasına sahne olmasını talep edeceğiz. Meclis Başkanlığı’nın bu konudaki tavrını da göreceğiz.

Peki buradaki söylemimizi neyle gerekçelendirebiliyoruz? Arkadaşlar şuraya bakınız, Başkanvekili Bekir Bozdağ, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önündeki çatışmalar sonrasında, gürültüler yuh sesleri arasında diyor ki: “İç Tüzüğün 68’inci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca çalışma imkanı bulamadığımı gördüğümden Genel Kurulu kapatıyorum” diyor. İç Tüzük ne diyor 68’de arkadaşlar? “Eğer sükûnet sağlanamazsa, kavga ve gürültü ortama döndürülemezse önce ara verir, aradan sonra da bunun devam etmesi halinde Meclis’i kapatır” diyor. Peki, 68’inci maddenin 2’nci fıkrasını Meclis’i kapatırken aklına getiren Bekir Bozdağ, aynı ortam varken sükûnet sağlanmadan nasıl oluyor da bu kararı okutuyor? 68’inci maddenin 2’nci fıkrası 10 dakika evvel hüküm doğurmuyor da 10 dakika sonra mı hüküm doğuruyor? Dolayısıyla ortada açık bir hukuksuzluk vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de yeni gününü bununla başlatacağız.

Daha açık bir şey söyleyelim: 14 Mayıs 2023 tarihinden itibaren milletvekili seçilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasama faaliyetinde bulunması gereken Şerafettin Can Atalay, Silivri’de hükümlü durumdadır. Bu, Türkiye’nin ayıbıdır. Konu Şerafettin Can Atalay meselesinin çok üzerinde derin bir Anayasa krizidir. Türkiye’de bu Anayasa’nın maddelerini dilerse uygulayan, dilemezse uygulamayan bir rejim vardır ve bu çerçeve Türkiye’yi bir demokratik anayasal hukuk devleti niteliğinden maalesef çıkartmıştır. Ama şunu ifade edelim, meşhur bir atasözü ile bitirelim: Ayarını bozduğunuz kantar gün gelir sizi de tartar. Anayasal düzenden uzaklaşırsanız, siz de bir hukuksuzluğun ortasında ne zaman kalacağınızı bilemezsiniz.

Biz Türkiye’nin böylesine büyük bir kaosun içerisinde olmasını istemiyoruz, kurallarıyla ve kurallarıyla çalışan bir demokratik devlet olmasını talep ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konudaki mücadelesi de aynen devam edecektir.

Bugünkü basın toplantımı Türkiye açısından son derece önemli olan bu konuya hasretim, yarın diğer konularda da konuşmalarımızı yapacağız. Buyurunuz.

Soru- Meral grup toplantısında Cumhuriyet Halk Partisi’ne oldukça sert suçlamalarda bulundu. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de afişlerinin engellendiğini söyledi ve “bunu yapan Beştepe değil Saraçhane’dir” dedi. Özgür Özel’in Eskişehir’deki konuşmasına atıfta bulunarak, bir para transferi, bir alışveriş olduğu iktidar partisiyle İYİ Parti arasında, bunun da ima edildiğini belirtti. Buna yönelik bir açıklamanız olur mu?

Gökhan Günaydın ( Grup Başkanvekili)- Biz muhalefete muhalefet etmeme tavrımızı sürdürüyoruz. İYİ Parti nerede duracağına kendisi karar verir. Biz İYİ Parti’nin kurumsal kimliğinin verdiği kararları hiç bir zaman eleştirdik, ne yapmak isterlerse kendileri yaparlar dedik. Artık halkımız, milletimiz partiler arasındaki yapılan anlaşmalardan bıkmış durumda ve buna da herhangi bir saygı duymuyor. Dolayısıyla bir Türkiye İttifakı sürecinin biz yürütücüsüyüz. Ne demek Türkiye İttifakı? Yani partilerle bir görüşme yapmanın artık anlamı yoktur. Biz olanı biteni halkımıza gösteriyoruz, göstermeye devam edeceğiz. Halkımız zaten vicdanıyla, aklıyla ve melekeleriyle beraber bunu fark ediyor. Dolayısıyla sandıkta bir ittifakı halkımızla beraber partilerinden bağımsız olarak kuracağız. Dolayısıyla bu tartışmaların hiçbir şekilde içine girmek istemiyorum. Bir afişin nasıl asılacağına ilişkin ilkeler, kurallar, ticari ilişkiler bellidir. Bu ticaretin gereğini yerine getiren, özel sektör tarafından yönetilen çok sayıda afiş ortamını, outdoor ortamına afişlerini asar. Ne Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, ne İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Ankara, İstanbul ve İzmir’in bütün outdoor’larını ve afiş mekanlarını kontrol etme durumu yoktur. Bunların önemli bir bölümü ticareten kapatılan ya da açık tutulan yerlerdir. İYİ Parti de bu gerekleri yerine getirir, kendisini tanıtır.

Gelelim ikinci konuya. Biraz evvel de söylediğim gibi iktidar partisiyle ilişki kurar, başka yerlerle ilişki kurar, onların bileceği işlerdir. Biz hiçbir zaman bunu eleştirdik ama cumhurbaşkanı adayı ilan ettiğin, Fatih’e benzettiğin ve Türkiye’nin kurtuluşunun reçetesi olarak tanımladığım Sayın Ekrem İmamoğlu’nu, Sayın Mansur Yavaş’ı bugün beğenmeyip karşısına aday çıkartmak, kendisini engellemekle itham etmek yine İYİ Parti’nin kurumsal kimliğinden çıkan kararlardır. Biz buna da saygılıyız. Halkımız dediğimiz gibi geçmişte olanları ve bugün olanları birlikte değerlendirecektir.

Soru- Ufak bir sorum olacak: Satır aralarınızda bir cümle kurdunuz; biz artık siyasi partilerle bir araya gelmenin halk nezdinde önemli olmadığını gördük, seçmen ittifakından bahsettiniz. Sizden önce de DEM Parti Grup Başkanvekili bir açıklama yaptı ve Başak Demirtaş’ın İstanbul adaylığı noktasında bir sinyal yaktı. Bu süregelen görüşmeler de sona erdi mi DEM Parti ile?

 Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Biz bütün siyasal partilerle basına açık, şeffaf bir ilişkiyi sürdürüyoruz. Burada bazen Meclis gündemi konuşuluyor, bazen Türkiye gündemi konuşuluyor, bazen yerel seçim gündemi konuşuluyor; bugün de konuşuruz, yarın da konuşmaya devam ederiz. Ancak gördüğünüz gibi hani bizi bir şeyle suçluyorlardı: “Onunla kapalı konuşma yapıyorsun.” Benzer zaman dilimlerinde kimin kiminle, hangi meşru olmayan ilişkileri yürüttüğünü biliyoruz. Bunu biz açıklamaktan da aslında uzak durmaya çalışıyoruz. Bizim yaptığımız tümüyle şeffaftır, tümüyle saydamdır, tümüyle basına açıktır. Bütün bunların yanında elbette DEM de diğer tüm siyasal partiler gibi kendi kararlarını alır, istediği yerde adaylarını çıkartır, bunlar kendilerinin verecekleri kararlardır. Biz sabırla nihai kararını oluşmasını bekleriz. 17 Şubat, Yüksek Seçim Kurulu’na listelerin verilmesi için son gün. Ondan 1 hafta sonra da liste zaten kesinleşecek. Yani Türkiye kamuoyu en geç 3 hafta içerisinde bu tartışmaları bitirecektir. Aday olan arkadaşlarımıza ve onların temsil ettiği partilerin tamamına başarılar dileriz. Kim ülke için, kenti için yararlı olacaksa yurttaşımız zaten seçimini ona göre yapacaktır. Buyurunuz.

Soru- Meclis 14:00’te açılacak Genel Kurul. Bir eylem kararınız var mı? Yoksa Can Atalay’ın kararın okunması duyulmadı üzerinden mi bir itiraz yapacaksınız? Orayı biraz daha açabilir misiniz?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Bir usul tartışması yapacağız. Bu karar bizce okunmamıştır, okunmadığı için yok hükmündedir. Eğer bu kararı yeniden okurlarsa bakarız, okumazlarsa tabii bu usul tartışmasının sonuçlarına bakacağız. Ama şunu ifade edeyim: Dün mesela uluslararası sözleşmeler getirmeye çalıştılar. Uluslararası sözleşmelerde üç ya da dört sözleşme için partiler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçişini kolaylaştırıcı bazı önlemlerde anlaşabilirler. Konuşma hakları verirsiniz ve ona göre sözleşmeleri geçirirsiniz. Dün de ifade ettik; bu eylem sonrasında, yani AKP’nin ortaya koyduğu bu tutum, Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu bu tutum sonrasında Meclis’te herhangi bir önergenin hızlandırılmasına ilişkin herhangi bir teklife olumlu bakmayacağız, sıcak bakmayacağız. Meclis’in acil konular dışında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok güçlü bir muhalefetini göreceğini buradan ifade edeyim. Buyurun.

Soru- Bu çerçevede şimdi anayasayı ihlal ediyorsunuz, adli darbe, sivil darbe, darbe vurgusu yapıyorsunuz. Bu çerçevede bu çok ağır bir ifade kendi içinde. Ne yapılacak? Yani eğer darbe ise muhalefet bu noktada ne yapmayı planlıyor? Somut olarak nasıl bir adım atacaksınız önümüzdeki sürece ilişkin?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Arkadaşlar; muhalefet ya da siyaset hem Meclis içinde hem Meclis dışında şekilleniyor. Meclis’te ne yapacağımızı anlattım. Meclis dışı için de şöyle söyleyeyim: Henüz kesin olarak kararlaştırılmış olmakla birlikte Sayın Genel Başkanımızla ön konuşmasını yaptık. Muhtemelen önümüzdeki hafta sonuna bir miting planlanacak. Daha doğrusu daha evvel planlanmış ve gelen şehit haberleri nedeniyle ertelemek zorunda kalınan miting, bir sonraki hafta için planlanacak. Ayrıca şubat ayıyla birlikte tüm adaylarımız sahaya çıkıp zaten her ilçede, her ilde gerekli saha çalışmaları dibine kadar götürülecek.

Şunu da söyleyeyim; işte “30 milletvekili istifa ederse erken seçime zorlanır” şeklinde bazı açıklamaları görüyoruz. Arkadaşlar, 2 ay sonra Türkiye’de 2024 tarihinde seçimler var zaten. Yani gündemden bu kadar kopmayalım. 31 Mart 2024’te siyaseten bu cepheyi dağıtmak ve arkasından Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimine giden yolunu açmak ve bunun için de hem Meclis’te hem sokakta eşgüdüm halinde en etkili çalışmaları yapmak ortak hedefimizdir an itibariyle.

Soru- Diğer muhalefet partileriyle de bir diyaloğunuz olacak mı?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Elbette olacak, elbette olacak. Bu yalnızca bir CHP mitingi değildir, Türkiye’de demokrasiye inanan herkesi davet edeceğiz. Parti bayrakları değildir mesele olan, mesele ülkenin demokrasisinin yaşamasıdır. Mitingimizi daha evvel böyle planlamıştık. Erteleyip de önümüzdeki haftaya planladığımız mitingin de bu çerçevede olacağından hiç kuşku yoktur. Kaldı ki dün ortaya çıkan gelişme sonrasında da yine diğer muhalefet partileriyle görüşmelerimizi sürdürdük, bugünkü Meclis’te yapacağımız stratejiyi de birlikte planladık.

Soru- Efendik Genel Kurulda da söylemiştiniz; geçtiğimiz hafta aslında biliniyordu, şöyle biliniyordu: Meclis’in önümüzdeki hafta ne yapacağına ilişkin hazırladığımız haberlerde biz de yazmıştık. Acaba sizin dışınızda diğer grup başkanvekillerinin herhangi birine de resmi ya da gayrı resmi bilgi… Dün sizinle birlikte İYİ Parti’de aynı şeyi söylüyor. Orada mı doğrudan öğrenmiş oldunuz?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Arkadaşlar; bunun okutulacağına ilişkin öngörü hepimizde var, zamanlamayı da nasıl yapacaklarını hepimiz görebiliyoruz. Bekir Bozdağ’ın bu haftaki nöbetinde mi yapacaklar, bir sonraki haftaki nöbetinde mi, bir sonraki gelen nöbetinde mi yapacaklar? Elbette bunu gözlüyoruz. Ancak herhangi bir siyasal parti resmi bildirimle davranır. Bana bunun resmi bildirimi nerede yapılır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Danışma Kurulunda yapılır. Onun için biz Meclis’in arkasında toplanıp bütün grup başkanvekilleri, Meclis Başkanı ya da Meclis Başkan Vekili ile beraber o günkü oturumun nasıl yapılacağını planlıyoruz. Örneğin bugün de saat 13:45’te yine Danışma Kurulu aynı şekilde çerçevelenecek. Orada bulunan grup başkanvekillerinden AKP hariç tamamı bundan yeni haberinin olduğunu açıkça ifade etti. Hatta şunu söylediler: İYİ Parti telefon edip sormuş, “diğerlerine vermediğimiz için onlara da söylemedik” dediler.

Peki, hep beraber Leyla Şahin Usta’nın canlı yayında açıklama yapmasına tanık olmadınız mı? Leyla Şahin Usta bunu saat 11:30’da nereden biliyordu? Leyla Şahin Usta bereket ağzından kaçırıyor. Diğerleri daha tecrübeli, onlar söylemiyorlar ama Leyla Şahin Usta her zamanki hevesiyle planladığını söylüyor. Bu AKP ile Meclis Başkanvekilliği arasında olmaması gereken bir ilişkinin sürdüğünü gösteriyor. Bekir Bozdağ’dan da hani Anayasa’ya çok uygun, siyasi etiğe çok uygun davranışı göstermesini beklemek biraz hayal.

Soru- Efendim mitingden bahsettiniz ya. Önümüzdeki hafta 6 Şubat, depremin de yıldönümüne denk geliyor. Mitinge seçilen bir nokta var mı?

Gökhan Günaydın (CHP Grup Başkanvekili)- Arkadaşlar, 5 Şubat itibarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin 130 milletvekilinin tamamı depremde önemli hasar gören yıkılan 11 ile görevlendirilmiş olacaklar ve 6 Şubat sabahı sabaha karşı ve öğleyin ortaya çıkan her iki depremin hem anmasına katılacaklar, hem mezarlık ziyaretlerini gerçekleştirecekler hem de bölgedeki son duruma ilişkin tespitlerini yapacaklar. 5 Şubat günü deprem bölgesine gidip 6 Şubat’ta bu çalışmalara katılacaklar. Bu çerçevede 10 ya da 11, yani cumartesi ya da pazar günlerinden bir tanesinde de Ankara’da bir miting planlıyoruz. Ankara’nın seçilmesinin sebebi de şudur: Bu bir söylediğimiz gibi anayasal darbedir, içinde Yargıtay vardır, Anayasa Mahkemesi vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Bunların tamamı da Ankara’da yerleşiktir. Bu çerçevede krizin doğduğu yerde miting yapmanın anlamlı olduğunu düşündüğümüz için miting Ankara’da gerçekleştirilecektir.

Evet, başka bir soru olmadığını görüyorum. Teşekkür ederim arkadaşlar, iyi günler diliyorum. 

Bu İçerik 161 Kez Görüntülendi.

Sosyal Medya Hesaplarımız

Bu Sayfayı Paylaşın

Faydalı Linkler

Abonelik

© 2024, Gökhan Günaydın. Tüm Hakları Saklıdır.