Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u eleştirdi. Günaydın, “Bu Meclis, oturduğu koltuklardan aldıkları cesaretle ileri geri konuşan çok bakan gördü. O bakanları da koltuklarını kaybettikten sonra pejmürde halde Meclis lokantasına yemek yemek için gelirken de saptadı. Dolayısıyla haddini bil Adalet Bakanı. Ne 7’nci Genel Başkanımıza ne mevcut kadrolarımıza had bildirmek, Adalet Bakanı’na düşmez. Adalet Bakanı yargıyı temsil ettiğinin farkına varmalı, bu saygınlıkla konuşmalı, hakimleri ve görevdeki mahkemeleri etkilemeye yönelik herhangi bir adım atmamalıdır” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılan hapis ve siyasi yasak istemli davanın 22 Kasım’da görülecek duruşmasına yönelik yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Günaydın, “Duruşmayı açıkça yönlendirmeye ve etkilemeye hayret ediyor. Üstelik de bu mesele sadece 7’nci Genel Başkanımıza yönelik değil, ‘hakaret ederlerse sonları önceki genel başkanları gibi olur’ diyerek CHP’nin mevcut genel başkanına ve tüm kadrolarına yönelik bir hakaret eylemi taşıyor” dedi. Günaydın, şunları söyledi:
“ADALET BAKANI’NA GÖREVİNİ HATIRLATMAK DA MAALESEF Kİ BİZE DÜŞÜYOR”
“Bu Meclis, oturduğu koltuklardan aldıkları cesaretle ileri geri konuşan çok bakan gördü. O bakanları da koltuklarını kaybettikten sonra pejmürde halde Meclis lokantasına yemek yemek için gelirken de saptadı. Dolayısıyla haddini bil Adalet Bakanı. Ne 7’nci Genel Başkanımıza ne mevcut kadrolarımıza had bildirmek, Adalet Bakanı’na düşmez. Adalet Bakanı yargıyı temsil ettiğinin farkına varmalı, bu saygınlıkla konuşmalı, hakimleri ve görevdeki mahkemeleri etkilemeye yönelik herhangi bir adım atmamalıdır. Adalet Bakanı’na görevini hatırlatmak da maalesef ki bize düşüyor.”
Adalet Bakanlığı’nın ilgilenmesi gereken ciddi sorunların olduğunun altını çizen Doç. Dr. Gökhan Günaydın, Nasuh Mahruki’nin tutuklanması hakkında da şunları söyledi:
“Ne dedi Nasuh Mahruki? ‘Mevcut yapıda çok ciddi sorunlar vardır. Bu sorunlar çözülmeden elektronik oylama sistemine geçilmesi Türkiye’nin demokrasisi açısından asla yararlı sonuçlar getirmez’ dedi. Bunu söylerken söz diziminde kastını aşan sözler de söylemiş olabilir. Nitekim sözü edilen sosyal medya paylaşımında Mahruki’nin CHP’ye yönelik çok ciddi eleştirileri de söz konusudur. Tutuklama müzekkeresinde ‘gerçeğe aykırı bilgilerle halkı yanıltarak algı oluşturmaya, devletin kurum ve organlarına duyulan güveni olumsuz etkilemeye çalışarak halk arasında endişe, korku ya da panik yaratmak saikiyle hareket ettiği, şüphelinin eylemini sosyal medya hesabından paylaşım yaparak gerçekleştirmesi ve söz konusu paylaşımın birçok kişi tarafından görülebilme imkanının bulunması karşısında aleniyet unsurunun bulunduğu, bunların görüntülenme sayıları dikkate alındığında eylemin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu, şüphelinin kaçması, saklanması ve kaçacağı şüphesi…’ diye başlayarak tutuklanmasına hükmedilmiş.
“YARGININ BU KADAR ARAÇSALLAŞTIRILDIĞI DÖNEMDEN TÜRKİYE BİR TOPLUMSAL BARIŞLA ÇIKAMAZ”
Memleketin sokaklarında çocuk katilleri, tecavüzcüleri ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, memleket bir narkotik merkezi haline dönüştürülmüşken, adını sanını duymadığımız mafyalar memlekette AVM’lerde hesaplaşma yaparken toplumsal barışı bozmak AKUT’un kurucusu Nasuh Mahruki’ye kalmış bu kararı verenlere göre. Ben ifade edeyim bu sosyal medya paylaşımının içeriğine katılmayabilirsiniz. İçeriğinin suç oluşturmaya yönelik eğer gerçekten bağımsız bir gözlemciyi tatmin edecek bir kararınız var ise buna yönelik bir soruşturma da başlatabilirsiniz. Nasuh Mahruki, Türkiye’nin, dünyanın en yüksek tepelerine, dağlarına tırmanan ve her depremde ‘Beni duyan var mı?’ sözlerinin aslında müellifi olan, fedakarca Türkiye için çalışan bir insanı sosyal medya paylaşımını beğenmediğiniz gerekçesiyle; üstelik de ‘kaçma şüphesi vardır’ diyerek tutuklayamazsınız kardeşim. Sizin bir gün kaçma şüpheniz olabilir, hatta böyle bir şüphenizin olduğundan ben an itibarıyla şüpheleniyorum. Ama Nasuh Mahruki bu memleketin hiçbir yerinden kaçabilecek bir adam değildir. Yazıklar olsun. Bu memleket bu kafayla yönetilemez. Yargının bu kadar araçsallaştırıldığı dönemden Türkiye bir toplumsal barışla çıkamaz.
“İĞRENÇ BİR YAYINCILIK ÖRNEĞİ”
Başta TRT olmak üzere, gerçekten bir kamu yayıncısının asla yapmaması gereken tarafgir ve bence iğrenç bir yayıncılık örneği ile CHP’li milletvekilleri provokatörlükle suçladılar. Ben hem orada televizyonların hem de sosyal medyada yurttaşların çektiği görüntüleri defalarca izledim. Siz de izleyin. Tek bir CHP milletvekili ne bakana ne de AKP’li bir milletvekiline dokunmuyor. Eğer Bakan, birazcık demokratik, birazcık hoşgörülü olabilseydi, birazcık TBMM tecrübesi olabilseydi kendisini orada durdurup ‘Esenyurt’ta belediyenin önünde bizi 15 gün tutmanın nasıl bir duygu olduğunu görün bakalım, bir dakika burada durun da konuşalım’ diyenlere gülerek ‘merhaba arkadaşlar, buyurun konuşalım’ der ve bir dakika sonra içeriye girerdi. O adeta milletvekillerimize kafa atmaya yeltenerek, arkadaşlarımızı iterek,kamerayı tokatlayarak şov yapmaya yeltendi.Üstelik de bu bizim provokasyonumuza dönüştü. Bir provokasyon arıyorsanız seçilmiş milletvekillerini, kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya bırakarak Esenyurt Belediyesi’ne kanunsuz emirlerle 15 gün boyunca sokmayan İçişleri Bakanlığı’nın bizatihi kendisine bakacaksınız. O talimatı veren İçişleri Bakanı‘dır. O talimatları polise yönlendiren İstanbul Valisi’dir. Kanunsuz emri veren de uygulayan da anayasal suç işlemiştir. Ama orada CHP’li milletvekilleri Esenyurt’ta kolluk kuvvetleri ile vatandaşın karşı karşıya gelmemesi için her türlü çabanın içerisinde olmuştur.
“İŞÇİ HAKLARIYLA OYNAMAKTAN VAZGEÇİN”
Çayırhan’da Türkiye’nin en modern termik santrali var. En modern diyorum, aslında bu termik santral 2020 yılına kadar özelleştirilmiş ve özel sektör tarafından işletiliyordu. 2020’de kamuya alındı. Bütün modernizasyon işlemleri yapıldı ve şimdi yeniden özelleştirilmeye gayret ediliyor. Teklif verme süresi olarak 5 Aralık’ı bildirmişler. 500 madenci kardeşimiz yer altında eylem yapıyor. Artık memleketin taşını, toprağını satmaktan, insanların ekmek parasını çıkarttığı yerleri kapatmaktan, işçi haklarıyla oynamaktan vazgeçin. Türkiye’nin bu yapay gündemleriyle uğraşırken diğer yandan da gerçekten ekonomi en ciddi sorun olmaya ve yurttaşın yaşamını içinden çıkılmaz halde sürdürmeye neden olmaya devam ediyor. Enflasyon rakamlarını 38’de 44’e revize eden Merkez Bankası, buna karşılık hedeflenen enflasyon çerçevesinde asgari ücretin, emekli aylıklarının düşük belirlendiği düzen. Bu kahrolası düzen, yurttaşı nefes alamaz duruma getiriyor.
“CUMHUR İTTİFAKI HARİÇ, TÜM SİYASAL PARTİLER, HUKUK VE ADALET KONUSUNDA BİRLEŞİYORLAR”
Bugün demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir gündür. TBMM’de grubu bulunan, bulunmayan toplam 14 parti var. Bundan AKP, MHP, HÜDA-PAR ve DSP, Cumhur İttifakı’nı oluşturuyor. Bunun dışındaki partiler CHP, DEM, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Yeniden Refah Partisi, EMEK Partisi ve Türkiye İşçi Partisi. Burada saydığım 10 parti, hukuka, adalete aykırı kayyum uygulaması için ortak bir kanun teklifini an itibarıyla TBMM genel evrakına teslim etmiş durumdalar. Grubu bulunan siyasal partiler, kendi grupları adına bu aynı metni teslim ediyorlar. Grubu bulunmayan siyasi partiler, CHP altında imzalarını TBMM’ye teslim etmiş durumdalar. Demek ki Cumhur İttifakı hariç, tüm siyasal partiler, hukuk ve adalet konusunda birleşiyorlar.
“MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİYİZ’ SÖZÜNE ARKADAŞLAR TAHAMMÜL EDEMİYORLAR”
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Günaydın, Milli Savunma Bakanlığı’nın teğmen soruşturmasına yönelik açıklamasına ilişkin soru üzerine şöyle konuştu:
“Gerçeği örtmeye yönelik bir açıklamadır. Çünkü ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ sözüne arkadaşlar tahammül edemiyorlar. Onlar Harbiyeli çocuklar. Onlar asker çocuklar ve onların bir başkomutanı var onun adı da Mustafa Kemal Atatürk. Dolayısıyla Harbiye’nin tarihinde devamlı olarak kılıç törenleri olmuştur ve ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ sözleri bu kılıç çatma törenlerinde kullanılmıştır. Neden daha önceki yıllarda bir disiplin soruşturmasına konu edilmemiştir de bugün törenden sonra AKP’nin sözcüsü ‘büyütülecek bir konu yok’ derken, MHP ‘Bu konu Mustafa Kemal’in saygınlığı açısından bizim de savunduğumuz bir görüştür’ derken Erdoğan’ın konuşmaları sonrası bu konu buraya getirilmiştir. Eğer Erdoğan, ‘bu arkadaşların heyecanını paylaşıyorum ve gözlerinden öpüyorum’ deseydi bu çocukların heyecanı ve memleketlerine güvenleri artırdı. Ayrıca MSB’nin şu konuda bir görüş açıklamaya davet ediyorum. Örneğin sınır ötesi operasyonlara giden askeri araçların içerisinden üzerinde üniforma olan subaylar, astsubaylar bir siyasal partinin simgesini kullandılar. Bunların hangisi için bugüne kadar bir disiplinsizlik gerekçesiyle soruşturma yapıldı? Bu memlekette jandarmada toplu zikir görüntüleri basına yansıdı. Hangisinde bir disiplin soruşturması açtı? Tarikatçı generalin soruşturmasını erteleye erteleye haklarını alarak emekli olmasını sağladın. Bir astsubay kadın imamla cinsel ilişkiye girdi. Bu çürüme nerelerde oldu diye bakacaksan oralara bakacaksın. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü iki ayyaş diye tanımlayanların, ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ diye kılıç çatan harbiyelilere tahammül edememesi kendileri açısından normal ama Türkiye’nin anayasal düzeni açısından asla kabul edilemez olduğunu ifade edelim.”
“ERDOĞAN’DAN BU KONUDA HERHANGİ BİR ŞEY DUYMADIK”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında bir görüş ayrılığı olup olmadığı sorusunu da yanıtlayan Günaydın, “Buna ancak dışarıdan izleyen bir yurttaş gözüyle değerlendirebilirim. Çok açık çağrımız şudur: Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim tarihinde el sıkma meselesinden sonra MHP grubunda yaptığı Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması, Meclis’e gelmesinin sağlanması konusunda Bahçeli’nin söz dizilimini duyduk. Bugüne kadar bu konuda Recep Tayyip Erdoğan’dan bu konuda herhangi bir şey duymadık. Aynı fikirdeyse Erdoğan da bunları sıralasın. Ama an itibarıyla 2015’te bu süreçten ağır yaralı olarak çıkan partisini arkada tutan ve Devlet Bahçeli’yi öne süren bir Recep Tayyip Erdoğan görüntüsü var. Bu görüntü bir rol dağılımı mı yoksa aralarındaki görüş ayrılığından mı çıkıyor bunu bu süreçte göreceğiz. Mesele Türkiye’nin demokrasinin gelişmesi ve kimsenin bu süreçten zarar görerek çıkmamasıdır” ifadelerine yer verdi.
“CUMHURİYET SAVCILARININ BU ALANDA RESEN KOVUŞTURMA VE SORUŞTURMA BAŞLATMALARINA ASLA ENGEL DEĞİL”
MHP’den istifa eden vekiller hakkında da konuşan Günaydın, “Türk Ceza Kanunu’nda suç olan bir eylemi kimsenin hafifletmesi mümkün değildir. Bu insanlar altın kaçakçılığı yapmışlarsa MHP’nin kendi parti içi süreçlerinden yararlanarak bunlara yönelik bir soruşturma yürütmesi ve ihraç etmesi kendi bilecekleri bir iştir. Ama bundan Cumhuriyet savcılarının bu alanda resen kovuşturma ve soruşturma başlatmalarına asla engel değildir. Kaldı ki bu insanlar milletvekilleri ise bir suçüstü durumu vardır. Derhal fezlekelerin düzenlenerek Meclis’e gelmesi, dokunulmazlıklarının kaldırılması ve hakkıyla yargılanmaları gerekir. Tabi bunlar MHP vekillerine yönelik. Eski Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı, eski Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı. O da Ankara’da VIP’de eski özel kalem müdürü olan ve yanında bulunan kişinin altın yakalatmasına rağmen elini kolunu sallayarak devam ediyor. Bunlar çürümüşlüğün açık fotoğrafıdır.
Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmemesini de değerlendiren Günaydın, şunları söyledi:
“Merkez Bankası’nın faiz indirimine gideceği konusunda bir beklenti vardı. Ancak gerek Amerikan seçimleri, gerekse enflasyonun bir türlü düşürülememesi Merkez Bankası’nı faiz indiriminden uzak tuttu. Olası bir faiz indiriminin kurda ve reel piyasalarda çok ciddi baskı yaratması ve olumsuz etki yaratmasından korkuyor. Tabi bu Mehmet Şimşek’in bir yıldır uyguladığı dezanflasyon programının iflas ettiğinin Merkez Bankası açısından da teyidi niteliğindedir. Ben Merkez Bankası’nın faiz kararını kendi açısından tutarlı, ancak Türkiye’nin dezenflasyon programı açısından büyük bir soru işareti olarak gördüğümü ifade etmek isterim.”
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın açıklamasının tam metni:
Öncelikle herkese iyi bir gün diliyor ve siz değerli basın mensupları aracılığıyla bizleri izleyen, dinleyen vatandaşlarımıza da selam ve saygılarımızı sunuyoruz.
Yaklaşık bir saat evvel Adalet Bakanının açıklamaları basına yansıdı. Adalet Bakanı diyorum çünkü işgal ettiği koltuk böyle bir sıfatı gerektiriyor fakat bir hukuk devletinde Adalet Bakanı böyle bir konuşma yapamaz. Çünkü Adalet Bakanı, yarın yapılacak olan 7’nci Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik 57. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmayı açıkça yönlendirmeye ve etkilemeye gayret ediyor. Üstelik de bu mesele sadece 7’nci Genel başkanımıza yönelik değil, “hakaret ederlerse sonları eski genel başkanları gibi olur” diyerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut Genel Başkanına ve tüm kadrolarına yönelik bir hakaret eylemi taşıyor.
Ben Adalet Bakanına şöyle sesleniyorum: Bu Meclis oturduğu koltuklardan aldıkları cesaretle ileri geri konuşan çok bakan gördü, o bakanları da daha sonra koltuklarını kaybettikten sonra pejmürde halde Meclis lokantasına yemek yemek için gelirken de saptadı. Dolayısıyla haddini bil Adalet Bakanı; ne 7’nci Genel Başkanımıza, ne mevcut kadrolarımıza had bildirmek Adalet Bakanına düşmez. Adalet Bakanı yargıyı temsil ettiğinin farkına varmalı, bu saygınlıkla konuşmalı, hakimleri ve görülmekte olan mahkemeleri etkilemeye yönelik herhangi bir adım atmamalıdır. Adalet Bakanına görevlerini hatırlatmak da maalesef bize düşüyor, bunu da ifade edelim.
Evet, Adalet Bakanlığının ilgilenmesi gereken ciddi yargı sorunları var Türkiye’de. Arkadaşlar dün Nasuh Mahruki tutuklandı. Nasuh Mahruki’nin eşi ile görüştüm; kendisinin hem basın savcılığına verdiği ifadeyi ve dilekçeyi aldım hem de İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin ifade sorgu zaptını, başka bir deyişle tutuklama müzekkeresini gördüm. Ne dedi Nasuh Mahruki? Dedi ki: “Mevcut yapıda çok ciddi sorunlar vardır, bu sorunlar çözülmeden elektronik oylama sistemine geçilmesi Türkiye’nin demokrasisi açısından asla yararlı sonuçlar getirmez” dedi. Bunu söylerken sözdiziminde kastını aşan sözler de söylemiş olabilir. Nitekim sözü edilen sosyal medya paylaşımında Nasuh Mahruki’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik çok ciddi eleştirileri de söz konusudur.
Peki, tutuklama müzekkeresinde ne deniyor? Söylüyorum: “Gerçeğe aykırı bilgilerle halkı yanıltarak algı oluşturmaya, devletin kurum ve organlarına duyulan güveni olumsuz etkilemeye çalışarak halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle hareket ettiği; şüphelinin eylemini sosyal medya hesabından paylaşım yaparak gerçekleştirmesi ve söz konusu paylaşımların birçok kişi tarafından görülebilme imkanının bulunması karşısında aleniyet unsurunun oluştuğu; paylaşım içerikleri ve paylaşımların görüntüleme sayıları dikkate alındığında eylemin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu; şüphelinin kaçması, saklanması ve kaçacağı şüphesi, atılı suçun üst sınırı atılı suçun vasıf ve mahiyeti” diye başlayarak “tutuklanmasına” diye hükmetmiş arkadaşlar.
Memleketin sokaklarında çocuk katilleri, çocuk tecavüzcüleri ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorken, memleket bir narkotik merkezi haline dönüştürülmüşken, adını sanını duymadığımız mafyalar memlekette AVM’lerde hesaplaşma yaparken, toplumsal barışı bozmak AKUT’un kurucusu Nasuh Mahruki’ye kalmış bu kararı verenlere göre.
Ben ifade edeyim; bu sosyal medya paylaşımının içeriğine katılmayabilirsiniz, içeriğinin suç oluşturduğuna yönelik eğer gerçekten bağımsız bir gözlemciyi tatmin edebilecek bir kararınız var ise buna yönelik bir soruşturma da başlatabilirsiniz. Nasuh Mahruki; Türkiye’nin dünyanın en yüksek tepelerine tırmanan, dağlarına tırmanan ve her depremde “beni duyan var mı?” sözlerinin aslında müellifi olan, fedakarca Türkiye için çalışan bir insanı, sosyal medya paylaşımını beğenmediğiniz gerekçesiyle, üstelik de “kaçma şüphesi vardır” diyerek tutuklayamazsınız kardeşim.
Sizin bir gün kaçma şüpheniz olabilir, hatta böyle bir şüphenizin olduğundan ben an itibarıyla şüpheleniyorum ama Nasuh Mahruki bu memleketin hiçbir yerinden kaçabilecek bir adam değildir. İkametgahı bellidir, eşi, çocukları bellidir, işi bellidir; sen böyle bir insanı sosyal medya paylaşımı ve kaçma şüphesi nedeniyle tutukluyorsun. Yazıklar olsun… Bu memleket bu kafayla yönetilemez, yargının bu kadar araçsallaştırıldığı bir dönemden Türkiye bir toplumsal barışla çıkamaz.
Bir başka şovu dün gördük arkadaşlar. Eskiden bir Galatasaraylı Arif vardı hatırlar mısınız? Ceza sahasına yaklaşırken kendini atar ve penaltı alırdı. Başta TRT olmak üzere gerçekten bir kamu yayıncısının asla yapmaması gereken açıkça tarafgir ve bence iğrenç bir yayıncılık örneği ile Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini provokatörlükle suçladılar. Ben hem orada televizyonların hem de sosyal medyada yurttaşların çektiği, milletvekillerinin çektiği ve paylaşılan görüntüleri defalarca izledim. Siz de izleyin, bir tek CHP milletvekili ne bakana ne de bir tek AKP milletvekiline dokunmuyor. Eğer bakan birazcık demokrat, birazcık hoşgörülü olabilseydi, birazcık Türkiye Büyük Millet Meclisi tecrübesi olabilseydi, kendisini orada durdurup, “Esenyurt’ta belediyenin önünde bizi 15 gün tutmanın nasıl bir duygu olduğunu görün bakalım, bir dakika burada durun da konuşalım” diyenlere gülerek “merhaba arkadaşlar, buyurun konuşalım” der ve bir dakika sonra içeriye girerdi. O ne yapmayı denedi? O adeta milletvekillerimize kafa atmaya yeltenerek, arkadaşlarımızı iterek, kamerayı tokatlayarak şov yapmaya yeltendi ve üstelik de bu bizim provokasyonumuza dönüştü. Bir provokasyon arıyorsanız, seçilmiş milletvekillerini kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya bırakarak Esenyurt Belediyesi’ne kanunsuz emirlerle 15 gün boyunca sokmayan İçişleri Bakanının bizatihi kendisine bakacaksınız. O talimatı veren İçişleri Bakanıdır, o talimatı polislere yönlendiren İstanbul Valisidir; kanunsuz emri veren de uygulayan da anayasal itibarıyla suç işlemiştir. Ama orada hiçbir Cumhuriyet Halk Partili milletvekili Esenyurt’ta kolluk kuvveti ile vatandaşın karşı karşıya gelmemesi için her türlü çabanın içerisinde olmuştur. Dolayısıyla bu açık provokasyon girişimini ve TRT’nin bunu verme biçimini şiddetle ve nefretle kınadığımı ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, Çayırhan’da Türkiye’nin en modern termik santrali var. En modern diyorum, aslında bu termik santral 2020 yılına kadar özelleştirilmiş ve özel sektör tarafından işletiliyordu. 2020’de kamuya alındı ve EÜAŞ bünyesinde çalışmaya başladı, bütün modernizasyon işlemleri orada yapıldı ve şimdi burası yeniden özelleştirilmeye gayret ediliyor. Teklif verme süresi olarak 5 Aralık’ı bildirmişler. 500 madenci kardeşimiz yer altında eylem yapıyor, bu insanlar ekmeklerini yerin binlerce metre altında kazmalarıyla çıkartıyorlar. Artık memleketin taşını toprağını satmaktan, insanların ekmek parasını çıkarttığı yerleri kapatmaktan, işçi haklarıyla oynamaktan vazgeçin. Ben buradan Çayırhan Termik Santralinde direnen işçi kardeşlerimize ve onların sendikalarına selamlarımı ve dayanışma duygularımı iletiyorum.
Türkiye’nin bu yapay gündemleriyle uğraşırken, diğer taraftan gerçekten ekonomi en ciddi sorun olmaya ve yurttaşın yaşamını gerçekten içinden çıkılamaz bir halde sürdürmesine neden oluyor. Enflasyon rakamlarını 38’den 44’e revize eden Merkez Bankası, buna karşılık hedeflenen enflasyon çerçevesinde asgari ücretin ve emekli maaşlarının, aylıklarının düşük belirlendiği bir düzen. Bu kahrolası sömürü düzeni, yurttaşı nefes alamaz duruma getiriyor.
Biz yurttaşın sorunlarını yerinde saptamak ve yurttaşın yanında olduğumuzu, onların yalnız olmadığını hissettirmek için ekonomiden sorumlu milletvekili arkadaşlarımızı yurt sathına yolladık. 20 Kasım’da Gaziantep’te, 21 Kasım’da Maraş‘ta, 22 Kasım’da Malatya’da ve 23 Kasım’da arkadaşlarımız Samsun’da çalışıyorlar. CHP’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcıları başkanlığında 10’ar kişilik heyetler yurttaşı illerinde dinleyecekler, sorunları saptayacaklar, sahte gündemleri çöpe atacaklar ve Türkiye’nin gerçek gündemini siyasetin ana konusu haline getirecekler.
Arkadaşlar bugün demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir gündür. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan, grubu bulunmayan 14 toplam parti var. Bunlardan AKP, MHP, Hüda-PAR ve DSP Cumhur İttifakı’nı oluşturuyor. Bunun dışındaki partileri sayıyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, DEM, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Partisi, Yeniden Refah Partisi, Emek Partisi ve Türkiye İşçi Partisi.
Burada saydığım 10 siyasal parti, hukuka, adalete aykırı kayyum uygulamalarının kaldırılması için ortak bir kanun teklifini an itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gelen evrakına teslim etmiş durumdalar. Grubu bulunan siyasal partiler kendi grupları adına bu aynı metni teslim ediyorlar; grubu bulunmayan siyasal partiler, Cumhuriyet Halk Partisi altında imzalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne teslim etmiş durumdalar. Bugün de Genel Kurul’da grup başkanvekilleri söz aldıklarında bu konunun altını özellikle çizecekler.
Demek ki Cumhur İttifakı hariç tüm siyasal partiler, müktesebatları farklı, ideolojileri, düşünceleri farklı siyasal partiler hukuk ve adalet konusunda birleşiyorlar. Kimden gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin böylesine ilkesel bir tutumu Türkiye’mizin demokrasi deneyimi adına çok büyük bir ilerleme olarak görüyorum ve yürekten alkışlıyorum. Bu kanun teklifine imza koyan tüm siyasal partileri, genel başkanlarını, grup başkanvekillerini ve milletvekillerini yürekten kutluyorum, onlara huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Demek görülüyor ki, siz nasıl bir rejim kurmaya çalışırsanız çalışın, memlekette ekmek ve su kadar önemli olan demokrasinin peşinde olan insanlar ve siyasal partiler varlıklarını her geçen gün daha da kuvvetlendirerek sürdürmeye devam ediyorlar.
Ben bu düşüncelerle hepinize teşekkür ediyorum. Bir sorunuz varsa alabilirim arkadaşlar. Buyurunuz.
Soru- Birkaç sorum var ama ilki şu: Milli Savunma Bakanlığı kaynaklarından teğmenler hakkında, “mesele kılıç atmak değil, sadece disiplinsizlik” açıklaması geldi ve buna paralel de aslında 25’inde gözler çevrilmişti; tam da Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin görüşeceği gündü ama takvimde galiba bir değişiklik yapılmış, bir gün sonraya alınmış. İkisini birlikte değerlendirir misiniz?
Gökhan GÜNAYDIN (CHP Grup Başkanvekili)- Bakın şunu ifade edeyim. Bu mesele, yani Milli Savunma Bakanlığı’nın bu açıklaması, gerçeği örtmeye yönelik bir açıklamadır. Çünkü “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sözüne arkadaşlar tahammül edemiyorlar. Onlar Harbiyeli çocuklar, onlar asker çocuklar ve onların bir başkomutanı var; o başkomutanın adı da Mustafa Kemal Atatürk. Dolayısıyla Harbiye’nin tarihinde her zaman kılıç çatma törenleri olmuştur ve “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sözleri her zaman bu kılıç çatma törenlerinde kullanılmıştır. Neden daha önceki yıllarda bir disiplin soruşturmasına bunlar konu edilmemiştir de, bugün kılıç çatma töreninden sonra AKP’nin sözcüsü “büyütülecek bir konu yok” derken, Milliyetçi Hareket Partisi “bu konu Mustafa Kemal’in saygınlığı açısından bizim de savunduğumuz bir görüştür” derken, Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları sonrasında bu konu bu noktaya Getirilmiştir.
Eğer Erdoğan “bu arkadaşların heyecanını paylaşıyorum ve onları gözlerinden öpüyorum, başarılar diliyorum” deseydi, çocukların heyecanları artardı, memlekete bağlılıkları artardı. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığını şu konuda bir görüş açıklamaya davet ediyorum. Örneğin sınır ötesi operasyonlara giden askeri birliklerde araçların içinden üzerinde üniforma olan subaylar-astsubaylar bir siyasal partinin simgesini kullandılar. Bunların hangisi için bugüne kadar disiplinsizlik gerekçesiyle bir soruşturma yapıldı? Bu memlekette jandarmada toplu zikir törenleri görüntüleri basına yansıdı, hangisinde bir disiplin soruşturması açtın? Ya tarikatçı generalin soruşturmasını erteleye erteleye tüm haklarını alarak emekli olmasını sağladın. Bir astsubay kadın imamla cinsel ilişkiye girdi… Bu çürüme nerelerde oldu diye bakacaksan, oralara bakacaksın.
Dolayısıyla genç Harbiyeler, pırıl pırıl Harbiyelilere disiplinsizlik, emre itaatsizlik gibi suçlamaların getirilmesi meselenin ideolojik özünü örtmeye yöneliktir. Mustafa Kemal’i ve İsmet İnönü’yü “iki ayyaş” diye tanımlayanların, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” diye kılıç atan Harbiyelilere tahammül edememesi kendileri açısından normal ama Türkiye’nin Anayasa’sı ve düzeni açısından asla kabul edilemez gördüğümüzü ifade edelim.
Soru- Efendim diğer bir sorum da Cumhurbaşkanı “Bahçeli ile görüş ayrılığımız yok” dedi ama yol haritasına dair aslında net bir çerçeve de çizilmiyor ve bilmiyoruz. Ama Bahçeli’nin yeni açıklamaları oldu. Yaptığı açıklamada da “bu sorunlara başkasını karıştırmadan kendi aramızda halletmeliyiz” dediğini söyledi Cumhurbaşkanı’nın ve bunun üzerine de “demin gidip elini sıktım, başsağlığı diledim.” Böyle bir süreçten bahsetti. Bahçeli bu süreci böyle yorumluyor ve böyle anlatıyor. Sizin yorumunuz nedir?
Gökhan GÜNAYDIN (CHP Grup Başkanvekili)- Aralarında görüş ayrılığının olup olmadığını elbette konuşmalara tanık olmamış bir grup başkanvekili olarak ben dışarıdan izleyen bir yurttaş gözüyle değerlendirebilirim. Çok açık çağrımız şudur: Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim tarihinde el sıkma meselesinden sonra MHP Grubu’nda yaptığı, Abdullah Öcalan‘ın üzerindeki tecridin kaldırılması, Meclis’e gelmesinin sağlanması, Meclis’te bir grup toplantı salonunda konuşması ve arkasından da umut affı üzerinden bir uygulamanın gerçekleştirilmesi konusunda Devlet Bahçeli’nin sözdizimini duyduk. Biz bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan’dan bu konuda herhangi bir şey duymadık. Aynı fikirdeyse Recep Tayyip Erdoğan sırayla bunları saysın:
1- “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırıyoruz” desin.
2- “Abdullah Öcalan’ın Meclis’e gelmesini istiyoruz” desin.
3- “Meclis’te grup toplantı salonunda konuşmasını istiyoruz”
4- “Umut hakkından yararlanmasına karar vereceğiz” desin.
Bu açıklamayı tıpkı Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın da sesinden duyarsak, aralarında bir görüş ayrılığı olmadığını biz de anlarız. Ama an itibarıyla 2015’te bu süreçten ağır yaralı olarak çıkan partisini arkada tutan ve Devlet Bahçeli’yi öne süren bir Recep Tayyip Erdoğan görüntüsü var. Bu görüntü bir rol dağılımı mı yoksa aralarındaki görüş ayrılığından mı ortaya çıkıyor? Bunu da süreç içerisinde hepimiz göreceğiz. Mesele Türkiye’nin demokrasisinin gelişmesi ve kimsenin bu süreçten zarar görerek çıkmamasıdır.
Soru- MHP’de istifalar; biliyorsunuz 3 milletvekilinin istifası istendi. Tabii buradaki iddiasında altın kaçakçılığı soruşturmasında adının geçtiği gerekçesi öne sürülüyor. Aslında Adalet Bakanına soruldu, kendisi bununla ilgili başlayan bir soruşturmanın olmadığını söyledi. Şimdi burada asıl konuşulan ve tartışılan nokta şu: Eğer altın kaçakçılığında adı geçiyorsa bu isimlerin, sadece partilerinden istifa etmeleri yeterli miydi? Çünkü yüz kızartıcı bir şey ama bir taraftan da yargıya intikal etmediği de söylenen bir durum ve tablo var. Sizce istifalar yeterli olacak mı bu süreçte?
Gökhan GÜNAYDIN (CHP Grup Başkanvekili)- Şimdi ifade edelim; Türk Ceza Kanunu karşısında suç olan herhangi bir eylemi kimsenin affetmesi ya da hafifletmesi ya da “sen şu işi yap, ben buradaki bu uygulamayı yapmayayım” diyerek komisyona havale etmesi mümkün değildir. Bu insanlar altın kaçakçılığı yapmışlarsa, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kendi parti içi süreçlerinden yararlanarak bunlara yönelik bir soruşturma yürütmesi ve ihraç etmesi kendi bilecekleri iştir ama bu Cumhuriyet savcılarının bu alanda resen soruşturma ve kovuşturma başlatmalarına asla engel değildir. Kaldı ki bu insanlar milletvekili iseler bir suçüstü durumu vardır; derhal fezlekelerinin düzenlenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmesi, dokunulmazlıklarının kaldırılması ve hakkıyla yargılanmaları gerekir. Tabii bunlar MHP’li milletvekillerine yönelik…
Eski Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı, eski Tarım Orman Bakan Yardımcısı; o da Ankara VIP’de eski özel kalem müdürü olan ve yanında bulunan kişinin altın yakalatmasına rağmen elini kolunu sallayarak devam ediyor. Yani düşünün ki eski Gümrük Ticaret Bakan Yardımcısı uçaktan geliyor, maiyetindeki kişinin çantasında 60 kilo altın yakalanıyor ama bunun eski Gümrük Ticaret Bakan Yardımcısı ile hiçbir alakası yok Ve bu soruşturma-kovuşturma süreçlerinden kendisini ari tutuyor.
Bunlar çürümüşlüğün açık fotoğraflarıdır. Türkiye’de herkesi yargıya saygılı olmaya, siyasileri siyasi süreçlerin arkasına saklanmamaya davet ediyorum ve elbette herkesin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onurunu ve saygınlığını korumada aşırı hassas davranması konusunu da bir kere daha herkese hatırlatmak istiyorum.
Soru- (Kayda yansımayan soru)
Gökhan GÜNAYDIN (CHP Grup Başkanvekili)- Merkez Bankasının faiz indirimine gideceği konusunda bir beklenti vardı. Ancak gerek Amerika seçimleri gerekse Türkiye’de enflasyonun bir türlü düşürülememesi Merkez Bankası’nı faiz indiriminden geri tuttu. Çünkü Merkez Bankası olası bir faiz indiriminin kurda ve reel piyasalarda çok ciddi baskı yaratması ve olumsuz etki yaratmasından korkuyor. Bu, aslında Mehmet Şimşek’in 1 yıldır uyguladığı dezenflasyon programının iflas ettiğinin Merkez Bankası açısından da bir -ne diyelim- teyidi niteliğindedir. Çünkü Merkez Bankası hem kendi enflasyon hedefini hem de bu çerçevede açıklamasını zaten revize etmişti. Ben Merkez Bankası’nın faiz kararını kendi açısından tutarlı, ancak Türkiye’nin dezenformasyon programı açısından ve o programın etkinliği açısından büyük bir soru işareti olarak gördüğümü ifade edeyim.
Çok teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun.
Sosyal Medya Hesaplarımız